Yazılar

Asıl Olan İnsan Ve Toplumun Kalitesi

Acaba çağdaş demokratik laik liberal devletlerde birisi darbe veya daha başka kanunsuz yollarla iktidarı ele geçirdi, buna kurumların ve kişilerin tutumu ne olur?

Ya da daha insaflı soralı; ne olmalıdır?

Ya da şöyle soralım, bu tür olaylar geçmişte yaşandı mı acaba?

Sizler bunu düşünürken ben böyle bir durumun İskam Devletinde ve toplumunda nasıl olacağı hakkında bazı bilgiler sunayım isterseniz.

Susma Anlat

Bu günlerde sistem temellerinden sarsılıyor, yapılan bir çok haksızlıklar ve zulümler bir bir açığa çıkıyor, kendini yarı tanrı görerek toplumu aşağılayan kişi ve kurumlar derin yaralar alıyor.

Halkın yüreğini kanatan bütün bu acı durumlar yerini bir sevinç ve rahatlamaya bırakmaktadır. Halk olaylara bakarak yeniden yapılanma ümit ve gereğini haykırmaktadır.

Danıştay Adalet ve Bizim Suçumuz

“Herkes Ettiğini Bulur”derdi eskiler. Başımıza gelen acılar ve usibetler için başkalarını suçlamadan önce kendi mazimizi bir hatırlsak iyi olur. acaba bu musibet bize niçin geldi, nerden geldi?

Ehlullahtan birisine yolda bir serseri sataşmış. Ne riyakarlığını koymuş, ne sahtekarlığını. Ağzına geleni saymış vesselam.

O zat-ı şerif hemen secgeye kapanmış ve demiş ki: “Ey Allah’ım! Bu adamı bana çattıran hangi günahımsa onu bağışla.”

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Irz Ve Namus Nereye Gidiyor? II

Şimdi gelelim geçen yazıda sorduğumuz soruların cevabına ve üstünde olduğumuz konuların acı örneklerinin hikayelerini okumaya.

Önce soruyu bir hatırlayalım:

“Dinsiz bir insan için bunlar (ırz, namus) neyi ifade eder acaba?

Neden zina yapmasın mesela dinsiz bir insan?

Neden haram yemesin?”

Belki “toplumsal düzen” adına, “ceza yememe” adına denilebilir.

Peki, bu ikisinin oluşmadığı ortamlarda neden namuslu kalsın?

Bunun makul bir izahı yok.

Yanlışa Tavır I

Adam utanmadan sıkılmadan açıktan ırkçılık yapıyor. Hatta bu yüzden Müslümanların kanlarının dökülmesine fetva veriyor. İş fetva ile kalsa, maalesef kanlar dökülüyor, canlar ölüyor, mallar zayi oluyor, ama onun etrafındaki Müslümanlar, o ırkçı melunu uyarmıyor, uyarsa da dinlemediğini görünce terk etmiyorlar. Yanlış olduğunu söyleseler de, dostluğu bitirmiyorlar.

Bu her ırktan ırkçı için geçerlidir demeye gerek var mı?

Peki bu İslam’ın en önemli emirlerinden olan “Hubb-u lillah, buğz-u fillah”, yani “Allah için sevme ve Allah için buğzetme” ilkesine ters düşme olmuyor mu?

Yanlışa Tavır II

Bütün yazılarımızı konularına göre tasnif edelim dedik. Bu arada bu ve bir önceki yazımız da yayınlanacaklar dosyasında bulundu. Oysa daha önce yayınlanmış, ama yerinden kaldırılmamış.

İlber Ortaylı’ya Yakıştıramadım

Bu sözüm İlber Bey için değil, çünkü onu böyle bir hüküm verecek kadar tanımıyorum. Ama ülkede böyle bir sorun var; ilim adamı olmak başka bir şey, aydın olmak başka bir şey. Ne olurdu her iki sıfat da bir adamda birleşseydi!

Geçmişteki “ülema” böyleydi mesela. Her ilim dalında söz sahibiydi, birinde çok derin olsa da. Mesela Fahreddin Razi kimine göre felsefecidir, kimine göre tıpcı, kimine göre kelamcı, fakih, tefsirci, tasavvufçu vs. vs. Ama aslında Razi hepsiydi. Bu da insana aydın bir bakış açısı kazandırıyor.

Danıştay Kokmuştur

Hani derler ya, “her şeyi kokmaktan tuz kurtarır. Ya tuz kokmuşsa?”

Evet, bence bu sistem iyice kokmuştur. Danıştay ise dünden kokmuştur.

Halk şaşkın, halk hayrette, halk öfkeli.

Ya öğrenciler?

Ya veliler?

Bu son karar, hak, hukuk ve adalet ölçekli, hukukun üstünlüğü ilkesi temelli değil.

Sanki garez var meslek okullarına. Daha doğrusu İmam Hatiplere. Onlar olmasaydı böyle olmayacaktı, bunu herkes biliyor.

Bunu Danıştay da biliyor. Sorun da orda zaten. Danıştay İmam Hatip Liselerini “tevdid-i tedrisat kanununa” aykırı görüyor.

Tehlike

Emeviler devrinde İslam ordusu Kostantin (İstanbul) önlerinde Rumlarla savaşırken, müslümanlardan biri Rum ordusuna tek başına saldırarak aralarına girdi. Bunu görenler:

-Sübhanallah! Adam kendi elleriyle kendini tehlikeye attı. ediler.

Böyle demekle şu ayete işaret ediyorlardı: “Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın, her türlü hareketinizde güzel ve dürüst davranın. Çünkü Allah, dürüstleri sever.” (Bakara 195.)

Orduda bulunan Ebû Eyyûb el-Ensarî (ra) şöyle ikaz etti:

'Hocasına Bak Talebesini Al'

Eskiden “anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al” derlerdi. Çok bez alıp satmadık, onu bilmem ama, bir kere evliliği tecrübede yeterli sayarsanız bence ilk söz doğru.

Acaba “hocasına bakarak talebesini almak” da buna benzer mi? Okuyucularım aşağıda yorumlarsa sevinirim.

Yargının, yargıçların, yargı darbesinin, yargıdaki değişmesi gereken zihniyetin konuşulduğu şu günlerde bu zihniyetin kaynaklarını, ya da kodlarını veren bir hatıra aktarayım mı sizlere?

Sayfalar