Yazılar

Korkmadan Bıkmadan Usanmadan

Nur içinde yatsın, rahmetli babam bir gün sabah namazı vaktinde odalarında hala yatan kardeşlerimin kapısını yumrukluyor öfkeyle bağırıyordu. Babamın bu hali üzülecek bir şeydi ama söyledikleri beni epey güldürüyordu.

Aynı hali ben de gerek evimde, gerekse okulum İmam hatip Lisesinin pansiyonunda nöbet tutarken defalarca yaşamıştım. Hatta aynı okulda öğrenciyken de defaatle yaşamıştım.

Herkes Haddini Bilmeli

Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai, evlilikte tecavüze izin verdiği kaygısı uyandıran yeni yasayla ilgili eleştiriliyormuş ama o da bu eleştirileri "uygunsuz" bulduğunu söylüyormuş. Yasa hakkında Afganistan’daki NATO kuvvetleri başkanı: “Bu yasa Taliban zamanında bile yoktu. Bu yasa çıkacaksa biz buraya niye geldik?” demiş.

Bir dakika. Siz buraya Talibanın uyguladığı şeriatı kaldırmaya mı geldiniz? Demek uyuşturucu ve terörü durdurmak bahane idi öyle mi?

Asit Kuyularına Özür Kampanyası

Bence aydınlar Osmanlı Devletinin son günlerinde Ermenilere yapılanlardan dolayı “özür dileme kampanyası” açtıkları gibi hemen şimdi bir “özür dileme kampanyası” daha açmalılar ve doğuda batıda faili meçhul cinayetlerden dolayı mağdurlardan, mazlumlardan özür dilemeliler.

Bunu teklif ediyorum ve ilk imzayı da ben atmak istiyorum. Keşke site yapabilecek kadar internet bilgim olsaydı da bizzat kendim yapsaydım…

Neden mi bu kampanya?

Zavallı Karanlık (!) Müslümanlar

“Cemal Nar: “terör yangınını ancak İslam söndürür. Çare İslam’dır. Ama birileri hem terörle mücadele ediyor, hem de “irtica” adıyla İslam’la” diyor dünkü yazısında .

Hay aklını seveyim(!)

Çözüm bulunmuştur!

Yalnız iyi düşündüler mi kendileri o biraz muamma?

Getiriverin bakalım şeriatı, önce kimler uzuvsuz kalacak hiç düşündünüz mü?

Topunuz kör, topal, çolak, eli ve dili kesik gezersiniz be!”

“İşte Dezenformasyon Böyle Yapılır! Gerçeklerin Üzeri Böyle Örtülür!” başlıklı yazısında işte böyle diyor Muhlise Güngör “Dengeli Haber”de.(*)

Geriye Bırakılan Eşyalar

Kethüdâzâde Arif Efendi' devrinin en büyük alimlerinden dersler aldı ve dini ve dünyevi ilimlerde kendisini yetiştirdi. İlmi kadar kalbi hayatta da derindi. Tam bir gönül adamıydı.Yıllarca dersler verdi. O malum ve meşhur deyimiyle tam bir "ayaklı kütüphane" olarak kendini gösterdi.

Bir gün, kendisinden Farsça dersleri alan talebelerine şöyle demiş: Siz hemen dersinize çalışın, istediğiniz her şeyi sorun. Hocanız attar dükkânı gibidir."

Vazgeçtim

Ne yalan söyleyeyim, sayın Başbuğ’un konuşmasını ben de dinledim baştan sona, hem de notlar alarak. Önümüzdeki bir haftada medyada bunların gündemde olacağını bilmemek mümkün mü bu ülkede yaşayan birisi olarak?

Evet, notlarıma baktım, din konusunda söyledikleri en az üzerinde düşünülmüş, çalışılmış, dolayısıyla en az inandırıcı, en az açılımcı olanıydı ve bu konuda söylenmesi gereken / beklenen bir sürü sözler vardı.

Sonra vazgeçtim bunlardan.

Niye mi?

Şöyle düşündüm: Kusura bakmasınlar ama askere ne ülkenin din anlayışından?

Kurtarın Biz Şu Anayasadan

İnsaf artık ey iktidar,
çektiğimiz gayrı yeter,
Şu ilkelden çok da beter,
Ucubeden kurtar bizi…

Bu dert bizi şair edecek yahu!..

Ey iktidar! Bir kere daha yazmıştım burada, madem kendiniz yapamadınız, öyleyse TÜSİAD’ın, o da olmazsa Baroların, veya CHP nin hazırlattığı anayasayı kabul edin, ama ne olur bizi bu dertten kurtarın artık.

Kim itiraz ediyorsa, “getir kardeşim, senin hazırlattığın olsun” deyin, işi bitirin.

Bundan kötüsü de olmaz ya!

Muhalefet de “bu hükümet Anayasa yapamaz” saçmalığını bırakmalı artık.

Niye yapamazmış?

Anlaşılır Gibi Değil

İki kızın ibretlik iki haberi yan yana duruyor gazetede.(*) Milliyet de alt alta koymuş iki haberi de. Hem de başlık yapmış. Soruyor “Katil Kim?” diye. Hürriyet ise alttaki haberi üste taşımış yine manşetten veriyor aynı haberleri. Diğer birçok gazetelerde de var.

Evet, acı ama dersler ve ibretler alınacak iki haber. Bu ülkede devletin, hükümetin, Milli Eğitimin, üniversitelerin, Diyanetin, sağlıkçıların, sosyologların, babaların, anaların… bakacağı ve ders alacağı iki ibretlik haber.

Suçlu Bu Sistem

Alkol yüzünden ne cinayetler işleniyor, ne yuvalar yıkılıyor, dağılıyor, ne kadar kazalar oluyor, ne kadar hastalıklar can alıyor, tedavi masrafı açıyor, ne kadar iş ve üretimde verim düşürüyor, ne kadar kavga ve küslüklere sebep olarak sosyal barışı bombalıyor… göz önünde değil mi?

Gerçekten de bütün kötülüklerin anasıdır alkol, ama aramızda serbestçe kol geziyor. Hatta ona düşman olmak, gerici ve yobaz olmakla eş tutuluyor.

Kimlerce mi?

Bizce beyinsizlerce…

Bu Ne Biçim memleket?

Sahi bu ne biçim memleket böyle?

Bizi birbirimize bağlayan hangi değerler kaldı elde?

Niye harcıyoruz her zaman muhtaç olduğumuz değerlerimizi hoyratça böyle?

Nerde aklımız, irfanımzı, iz’anımız bizim?

Biz bunu hak edecek ne yaptık ey yetkililer?

Biri dağda kaza yapıyor, devlet seferber onu almaya, kurtarmaya?

Biri de basın görevi olarak dağa çıkıyor oraya. Dönüşte kararan havada, toz duman tipide bırakıyor komutan onu, sen “CHA”dansın diye?

Birisini kurtarırken, öbürünü ölüme teslim?

Sayfalar