Yazılar

Kaostan Beslenenler

Benim evimde kaos yok. Mahallemde de yok. Dün şehre çıktım, gezdim dolaştım, orada da yok. Can sıkıcı haberler var ama, kaos maos yok.

Akşama doğru eve geldim ve gene duramadım, haberler gelince MAB’ı açtım. Hay açmaz olaydım, evin içi kaos doldu!

MAB gözleri fal taşı gibi açılmış, ne kadar “cin gibi” olduğunu kanıtlamak istercesine sağa sola bakarak heyecanla anlatıyor; “işte korkulan olmuş, üniversitelerde kaos olmuş, ülkede kaos varmış, her şey ortadan ikiye çatlamış…”

Şimdi Neredeler?

çok sayın rektörlerimiz, hatırlarsanız bir önceki yazımızda “gidici” olduğunuzu yazmıştık. Elinizde kalan şu birkaç aylık fırsatı iyi değerlendirin demiştik. “Bak Nur Sertel nasıl becerdi? İyi bir iz bırakın, iyi bağırın çağırın, iyi kavga verin, iyi savaşım verin ve yaklaşan seçimlerde aslan sosyal demokratlardan bir makam koparın. Tuncay’a bırakmayın ortalığı. Zaten alacakları kaç koltuk kaldı ki?” demiştik.

Üniversite ve Darbe

Günlerdir onlar “kaos var” diyor, biz “kaos maos yok” diyoruz.

Onlar “Bak gördünüz mü? Kaos var işte. Biz demiştik” diyorlar, biz “üç tane çocuk bağırıyor, muz vererek mi topladınız?” diyoruz.

ülkede kaos gerçekten yok ama üniversitelerde kafalar karışık.

Neden böyle?

Herkese akıl verecek en bilgili, en olgun, en oturaklı insanlar, ikide bir neden hep beraber cübbelerini giyer ve kâh sokaklara, kâh Anıtkabir’e doğru yürüyüşe geçerler?

Neden koca koca proflar, sınıf öğretmenleri kadar olsun özgür düşünemez ve davranamazlar?

Bu Fırsat Kaçmaz

Akşam Gazetesi”nde 6 Martta ön sayfada bir resim. Başında başörtüsü, ayağında mini eteğiyle bir kız. Ellerini semaya açmış dua eder gibi. Dikkat ettim, dua etmiyor, göğsüne yapışmış kırmızı beyaz bir afiş taşıyor. Afişte şunlar yazılı:

“BİRLİĞİZ, OMUZ OMUZAYIZ, BU YASAĞA KARŞIYIZ”

Resmin altında şunlar yazılı: “Boğaziçi üniversitesi’inde türban eylemi. Mini etekli kızlarla erkek öğrenciler, başlarını örterek türbanlı arkadaşlarına destek verdi.”

Teşekkürler sevgili kızlarım, teşekkürler sevgili gençlerim.

İşte bu kadar.

İmdada Koşmak

Bu gün Amerika, İngiltere, İsrail ve onların dümen suyunda giden bazı Hıristiyan ülkeleri, müslümanların ülkelerine saldırıyorlar. Memleketlerini işgal ediyor, mallarını yağmalıyor, izzetli insanlarını zelil ediyorlar. Kimisini öldürüyor, kimisini zindanlara atıyorlar. Zindanlarda yaşanılanlar ise ölümden beter.

Dünyaya medeniyet ve demokrasi götürme iddiasında olanların emrindeki kimi hayvanlar, genç kızların, taze gelinlerin, hatta yaşlı kadınların iffetlerine saldırıyor, ırzlarına geçiyor, namuslarını kirletiyorlar.

Oy Verenler Niye Cezalandırılmıyor?

Aklımda sorular cirit atıyor.
Cevap vereyim derken öfkem artıyor.
Yatağa gidiyorum, uykum kaçıyor.
Bu saatte bu kafayla yazı da yazılmaz ki?
Mahkeme süreci başlamış, ona dair yazmak zaten yanlış. Onu değerlendirmeyelim.
Ben başka şeyler, teorik şeyler hakkında yazayım diyorum.
Böylece suçtan uzak olurum.
Ama zaten suçluyum galiba.
Neden mi?
Dava açılan partiye ben de başörtüsü ve meslek Liselerine yapılan haksızlık meselesini hallet demiştim.
Ona ben demiştim bunu. Ondan ben de istemiştim vatanın yarısı kadar.

Gözüm Yaşardı Faziletinden

“Böyle zamanlarda okunur” diye Ertuğrul özkök’ü açtım.
Hani şu dağa çıkmaktan bahseden yiğidi.
Gözlerim yaşardı masumiyetine. Bakın ne diyor:

“Yıllar önce, Refah Partisi'nin kapatılması için hukuki süreç başladığında gazetemizin sahibi Aydın Doğan düşüncesini çok net bir ifadeyle şöyle özetlemişti:

"Ben halkın oy verdiği bir partinin kapatılmasını içime sindiremiyorum."

Ben de aynı düşünüyordum.

Oysa Refah Partisi, Hürriyet Gazetesi ve Doğan Grubu'na karşı insafsızca bir baskı kampanyası yürütmüştü.

İzzet Barış Ve Savaş

İtidal ve orta yolu bulmak, dengeyi yakalamak neden bu kadar zor oluyor?
Kanaatimce nefsanî duygularımıza tabi oluşumuzdan, veya kısmen de olsa şehvetlerimize, kötü isteklerimize, hırslarımıza mani olamayışımızdan.
İman, ahlak, bilgi ve kültür bakımından gerekli eğitimini tamamlayamamış nefisler için olağan şeylerdendir aslında bu.

İzzet Barış Ve Savaş

İtidal ve orta yolu bulmak, dengeyi yakalamak neden bu kadar zor oluyor?

Kanaatimce nefsanî duygularımıza tabi oluşumuzdan, veya kısmen de olsa şehvetlerimize, kötü isteklerimize, hırslarımıza mani olamayışımızdan.

Sorular Sorular…

BçG veya BTK devam mı ediyor?
Başsavcı bu bilgileri nerden bulmuş?
Kendisi mi okumuş gazeteleri, birileri getirip vermiş mi kendisine?
Kendisi ise, başsavcıların işi yalan yanlış yayın yapan gazeteleri okumak mı? Daha doğrusu kanıtlanmamış gazete küpürleri kanıt olur mu?
Başsavcılık yapanların bunu bilmesi gerekir değil mi?

Sayfalar